Archives

24 Temmuz 2011 Pazar

İstanbul Eyüp'te Parlayan İslam Işığı: EBU EYÜP EL ENSARİ

Eyüp Sultan Camii 
 Ebu Eyüp El  Ensari, o sahabenin, müslümanların en şanslısı... Hz. Muahammed (SAV) Mekke'de müslümanlara yapılan zulme daha fazla dayanamaz ve gelen vahiyler doğrultusuyla Medine'ye göç etme kararı alır. Yıl 622 Hicri takvimin başladığı yıl. Evet artık insanlık yeniden doğacak, Medine'de yeni bir ışık doğacaktı. İşte bu zamanda Medine'ye göç eden Resulullah'ı ve bütün ümmetine kapılarını sonsuza dek açan Neccarlılar karşıladı. Hepsinin aklında tek bir istek vardı Allah'ın Peygamberi Resullah (Sav) kendi evlerinde kalmaları. Eyup Ensari'de bu amaçla hergün gözü yolda Resulullah'ı bekler, kendi evinde misafir etmek için can atmaktadır. Peygamber efendimiz bu güzel insanların kalbini kırmak istemez ve devesi Kusva'nın çöktüğü eve misafir kalmak istediğini söyler. Kusva Eyüp Ensari'nin evini seçer ve yedi ay süren bir misafirperverlik, yoldaşlık, arkadaşlık başlar Resullah'ı Ekrem ile... 
 622'de Medine'de yeniden başlayan Eyup Ensari'nin hayatı İstanbul'un surlarının diplerinde son bulur. Ölmeden önce son arzusu vardı; Hz Muhammet (SAV) o kutlu sözüne “Kostantiniye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”   nail olmak. 80 yaşında çıktığı yolda şehit olur ve İstanbul'un Allah dostu manevi bir simgesi olur.
Eyüp Sultan Türbesi
 Günümüzde Eyüp semtine ve camisine adını veren Ebu Eyüp El Ensari mezarının bulunuş rivayetleri ile de Fetih ilişkilendirilir. Rivayet o ki Fatih Sultan Mehmet fetihten sonra hocası Akşemsettin Hazretleri'ne Eyüb El Ensari'nin yerini sorar. Akşemsettin ile bugünkü Eyüp Camii yakınlarına gelirler ve Akşemsettin burası diyerek bir çubuk diker. Bu duruma anlam veremeyen Fatih ertesi gün dikilen çubuğun yerini değiştirir. Akşemsettin
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

22 Temmuz 2011 Cuma

Tarihin Önemli Şahsiyetleri İstanbul Hakkında Bunları Söylediler!

Tarih sahnesinden geçmiş önemli komutanlar, şairler, yazarlar, krallar İstanbul için ne söylemişler?

"Ah İstanbul! Beni büyüleyen isimlerden en çok büyüleyeni yine sensin." / Pierre Loti




"Dünyaya son kere bakacaksın deseler bu bakışı İstanbulun Çamlıcasından isterdim." / Lamartine




"Dünyada İstanbul kadar güzel görünüşlü başka bir kent bulunmadığını söyleyenler, gerçekten haklıymışlar." / Chateaubrıand

Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

19 Temmuz 2011 Salı

Kadıköy'de Ayrılıklara Tanık Bir Çeşme: AYRILIK ÇEŞMESİ

Ayrılık Çeşmesi

 Tarihi yarımadanın karşısına geçelim efsaneye göre "Körler Şehri" Bizans'a göre Khalkedon olan Kadıköy'e.Tarihi yarımada ile yarışır bir tarihe, maziye sahip olsa da ikinci planda kalan günümüzde artık eski İstanbullular'ın tercih ettiği bir ilçemiz Kadıköy. Fikirtepe kazıları İstanbul'un en eski yerleşmesi sayılırdı Yenikapı kazısı yapılana kadar. Fikirtepe M.Ö 4.000-3.000 yıllarını verir ancak şahsi fikrim İstanbul gibi bir geçiş güzergahının yerleşim tarihi çok daha eski olmasıdır ki, Yenikapı kazıları bu konuyu aydınlatmaktadır.
 Kadıköy ile ilgili birkaç ilginç bilgiyi vermeden de konuya girmek istemiyorum. Kadıköy'ün etrafının surlarla çevrili olduğunu ve bu surların 1918 yılına kadar hala görünebildiğini biliyor muydunuz? Surlar ilk büyük darbeyi M.Ö 513 yılında Persler tarafından alır ve yaklaşık 1400 yıl görünür. Diğer bir bilgiyi ise ünlü coğrayfyacı Strabon verir. Strabon, Kadıköy'de, denizden biraz içeride küçük timsahların yaşadığını söyler. Ancak başka bir kaynaktan böyle bir bulguya şimdiye dek rastlanılmadı. Mısırlılar'ın getirdiğine dair rivayetler vardır. Son olarak Kadıköylüler'in bildiği İskele Camii 1913'e kadar denize sıfır bir cami olmasıdır. Bugün meydanın ve araçların geçtiği yol, denizin doldurulmasıyla oluşturulmuştur. 
 Kadıköy'de gözlerden ırak unutulmuş bir çeşmenin hikayesini hatırlayalım. Ayrılık Çeşmesi'nin... Günümüzde Roma'nın nasıl Aşk Çeşmesi varsa görkemi ve mimari ile Ayrılık Çeşmesi ile kıyaslanmıyacak kadar güzel olsa da Ayrılık Çeşmesi kadar anlam taşımaz benim için.Kadıköy'ün İbrahim Ağa Mahallesi'nde bulunan çeşmenin tarihi pek bilinmese de Bizans'a kadar dayandığına dair veriler vardır. Peki nedir bu çeşmeye "Ayrılık" lakabını veren? Osmanlı zamanında Anadolu'ya sefere çıkacak olan ordu bu çeşmenin başına gelir ve çeşmenin etrafında kamp kurar. Bu kamp üç gün sürer ve Padişah'ın gelmesiyle ordu buradan harekete geçer. İşte bu üçgün burda bir hüzün vardır. Askerlerin anaları, babaları, kardeşleri, eşleri, nişanlıları, sevdikleri buraya gelir ve belki son görüşüm edasıyla vedelaşılır, helalleşilir.İyi dilekler dilenir ve Allah'a emanet edilir. İşte bu çeşme tanık olur bu hüzünlü anlara... Arkada kalanların iki gözü iki çeşmesi olur akar suları... Sadece askerleri uğurlamadı bu çeşme yıllar yılı hacı adaylarının son durağı da oldu Ayrılık Çeşmesi... Bu kez hacı adaylarının sevinçleri için döktü yaşlarını... 
 Yazımın başında tarihini Bizans'a kadar dayandığını bahsetmiştik. Peki ya Bizans'ta nasıl bir anlam yüklenmişti bu çeşmeye? İlginçtir ama Bizans askerlerinin de seferden önceki son durağı olmuş, onların da ayrılıklarına tanıklık etmiştir. Bizans'ta başlayan bu "ayrılık" çeşmenin kaderi olmuş ve yıllar yılı ayrılıklara, aşklara, sevgilere tanıklık etmiştir. 

 2011 itibariyle restarasyonu sürmektedir. Çeşmein bilinen diğer adları ise Ahmet Ağa Çeşmesi ve Söğütlü Çeşme'dir.

  Kadıköy'ün kuytu köşesine gizlenmiş bu tarih şahidi çeşmeye artık bir başka gözle bakmanız temennisiyle...
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

17 Temmuz 2011 Pazar

İstanbul'u Selamlayan Kule: GALATA KULESİ


 İstanbul silüetinin olmazsa olmazlarındandır Galata Kulesi... Beyoğlu'nun simgesi olmuştur bu kule. Tarhi fetihten önceye dayanan Galata Kulesi bugüne dek görüntüsünden pek taviz vermeyerek gelebilmiştir.
 Tarihi, Ceneviz kolonisinin(Başka bir ülkede ticari amçlı kurulan yerleşim yeri) Bizans'ın Galata semtine yerleşmeleri ile başlar. Buraya kule yapmak isteyen Cenevizliler kulenin adını İsa Kulesi koymuş ancak Bizans kaynakları buradan Burç Kulesi diye bahseder. 1348'de koloninin etrafını çepe çevre saran iç surların kuzeyine inşa etmiştirler. İç surun çevresinde de hendek vardı. Bugün Beyoğlu semtinde dikkat ettiyseniz "Hendek" isimli sokaklar çoktur. Anlatılanlara göre Cenevizliler bu kuleyi çoluk, çocuk, erkek, kadın demeden geceli gündüzlü bir çalışma sonucu inşa etmiştirler.

Galata Kulesi ile bizim tanışmamız ne zaman oldu peki? Fetihten sonra diyorsanız yanılıyorsunuz çünkü kule inşası sırasından maddi olarak daralan Cenevizliler kuleyi tamamlayamazlar ve  2. Murad'dan yardım isterler. 2. Murad gereken yardımı yapar. Cenevizliler borçlarını kulenin uygun yerine teşekkür kitabesi koyarak öderler.. 
 Galata Kulesi Osmanlı döneminde hapishane, yangın kulesi gibi amaçlarla kullanılmıştır. 2. Mahmut tarafından saat konulduğu da bilinir. 1960 yılında resterasyon geçirmiş ve tepesindeki külah konulmuştur.
 Galata Kulesi için Kız Kulesi'ne aşık kule derler.  Çevresindeki binaların yüksekliğinin artmasıyla göremez olmuş kule sevdiceğini... Zaman zaman onu görmek için tepesindeki külahını da çok düşürmüştür bu yaşlı kulemiz. Kaderleri de aynı Kız Kulesi'yle! İkiside nerdeyse aynı amaçlara hizmet vermiş, ikiside Osmanlı ile fetihten önce tanışmış. Galata Kulesi ayaklanıp gidemese de sevdiğine Hazarfen Ahmet Çelebi  ile haber göndermiştir. 

Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

13 Temmuz 2011 Çarşamba

AYASOFYA EFSANELERİ



 Ayasofya ile ilgili o kadar çok rivayet var ki ama benim aklımda sadece birkaçı Ayasofya'yı her gördüğümde bir film şeridi gibi gözümün önünden kayar gider. Bunlardan birincisi Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde anlattığı diğeri ise Ayasofya'nın yapılışı sırasında mimar ile kral arasındaki hikaye. Tabi İmparator Constantinus'un rüyası ve sonra Ayasofya'yı inşa ettirmesi de unutulmamalıdır. Ayrıca daha önce yazmış olduğum Fatih'in Ayasofya'da kıldırdığı İlk cuma namazı da İslam aleminde kulaktan kulağa yayılan bir rivayettir.
  İlk olarak Evliya Çelebi'nin renkli dünyasına uzanalım onun anlattıklarını Ferhat Aslan kaleminden aktaralım.
 Peygamberlerin sonuncusu Muhammed Mustafa'nın alemleri aydınlattığı gece İstanbul'da Ayasofya kubbesinin kıble tarafından yarısı yıkılmış. Mimarlar yıkılan bu kubbeyi pek çok defalar yapmışler ama tamiri asla mümkün olmamış. En sonunda Hz. Hızır yaşlı bir şeyh suretinde bütün rahiplere görünmüş:  "Eğer Ayasofya'nın kubbesini tamir edelim derseniz, şimdi zuhur eden ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed'e varın , O'nun ağzının suyundan su alıp zemzem suyu ile karıştırın, sonra kubbeyi tamir edin. Yoksa bu kubbeyi başka türlü tamir edemezsiniz" demiş ve ortadan kaybolmuş.
 Rahipler bu yaşlı kişinin Hızır Alyhisselam olduğunu anlamışlar. Hemen üç yüz patrik ve rahip İstanbul'dan yola koyularak Şam'a, oradan Bostra'ya oradan da Mekke'ye varmışlar. Mekke'de Ebu Talib'e varıp isteklerini arz etmişler: "Ey Muhammed, sen dünyaya geldiğin  gece bizim Konstantiniyye'de Ayasofya adlı bir kilisemizin kubbesi yıkıldı. Birkaç kere yaptık temel tutmadı . Mübarek ağzın suyundan bu mücevher hokka içine biraz koy, kirece karıştırıp ibadethanemizi tamir edelim, ola ki yıkılan kubbe yerinde dura" diye rica etmişler.
 Derhal ricaları kabul edilip Hz. Risalet hokkanın içine mübarek ağzının suyundan bırakmış. O an "Bu ibadathanenin kubbesi bununla ayakta dursun, bu güzel şehir ümmetimin olsun olsun" diye dua etmiş.
 Sonra ruhbanlar bu mubarek ağız suyu ile sevinip hokka içine zemzem suyu doldurup, yetmiş deve yükü Mekke toprağından yükleyip ve yetmiş deve yükü de zemzem suyundan tulumlara ağzına kadar doldurup hızla İstanbul'a gelmişler.
 Allah'ın emriyle hemen Ayasofya'nın yıkılan kubbesini tamire başlayıp kireç ile ağız suyunu, yetmiş deve yükü zemzem suyunu ve Mekke toprağını karıştırarak yaptıkları harçla kubbeyi tamir etmişler.
 Diğer bir efsane ise Ayasofya'nın mimarı ile alakalıdır.
 İnsanların anlattıklarına göre çok asırlar önce yaşayan İmparator Constantinus üstün yetenekli ve keskin zekalı usta bir mimarını Frankenland (Bavyera eyaleti bölgesi) Ayasofya'yı, inşa etmesi için getirilir. 
 Ayasofya'yı inşa etmek için öncelikle toprak, kırk orta parmak dirsek arası uzunluğu kadar, yeraltı suyuna ulaşıncaya dek kazılır. Sonra dayanıklı bir temel atılır ki, yapı sağlam inşa edilebilsin. Temel duvarları toprak hizasına ulaşınca içindeki boş alana mermer sütunlar yerleştirilip, üstleri de kubbelerle kapatılır. Günümüzde dahi suyla dolu olan bu boşlukta ufak kayıklarla gezilebilir. 
 Hiçbir emek esirgenmeden ustalıkla dört duvar, yapılacak olan büyük kubbeye kadar yükseltilir. Bu sırada başmimar bir gece gizlice Frankenland'a kaçar. Her yerde aranır ama bulunamaz. Nereye gittiğini kimse bilmez.
 Sonunda İmparator Constantinus ülkedeki bütün mimarları çağırtır ve onlara yapıyı tamamlamalarını emreder. Hiç kimse yapıya dokunmaya cesaret edemez.
 Böylece inşaat on yıl tamamlanmamış haliyle durur. İmparator Constantinus bu duruma üzülür ve dünyanın dört bir yanına haberci gönderir. Bu sırada mimar ansızın ortaya çıkar. Kendisi Roma'ya gitmiş ve orada Ayasofya mimarisinde başka bir yapıya başlamış kubbeye kadar inşa ettikten sonra oradan da kaçıp İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da yakalanan mimar Kral karşısına çıkartılır.İmparator mimarı görünce sinirlenir ve " Seni anlamak zor, sen başladığın yapıların sonunu getirmiyorsun. Neden benim paramı bu kadar ziyan ettin?" diye çıkışır. Bunun üzüerine mimar "Ben gizlice kaçmasaydım, beni rahat bırakmazdın ve kubbeyi hemen acele inşa etmemi emrederdin.Sonra da yapı uzun ömürlü olmazdı ve kısa sürede yıkılırdı. Senin ve benim bütün emeklerimiz ve çalışmalarımız boşa çıkardı. Bu yüzden kaçtım. Eğer benim sözlerime inanmak istemezsen benimle gel, sana ispatlıyayım" der. Gerçekten de yapı ağrlığından dolayı beş dirsek ve orta parmak arası boyu yere batmıştır.
 O zaman İmparator Constantinus o keskin zekalı, usta mimarına onur elbisesi giydirir ve onu hediyelere boğar ve mimar kubbeyi inşa etmeye başlar.  

Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Yedi Tepe Üzerine Kurulan Şehir: İSTANBUL

Yedi Tepe İstanbul

Yedi Tepe İstanbul: İstanbul'un yedi tepe üzerinde kurulduğu ve geliştiğini bilmeyen yoktur. Ancak İstanbul'un yedi tepesini saymasını istesek kimse yedi tepenin adını doğru veremez ve Çamlıca, Göztepe gibi İstanbul'un yüksek noktalarını sayar. Yıllar önce bir tv programında muhabirin halka sorduğu soruydu bu ve verilen cevaplardan anladığım İstanbul'da birçok tepe ismi olan semtinin bulunduğu ama hiçbirinin bu yedi tepe olmadığıdır. İstanbul'un kurulduğu bu yedi tepe bugünkü sur içi dediğimiz tarihi yarımada da dır. İşte bu yedi tepe:
Birinci Tepe: Sarayburnu'ndan içeri doğru yükselen, Aysofya'nın  bulunduğu tepedir. Bizans imparatorluğunda akropolis (kentin dini, ticari, sosyal hayatın yürüdüğü meydanı) de denilen bu tepede Milyon Taşı'da bulunmaktadır.







İkinci Tepe: Çemberlitaş diye bilinen, Konstantin Sütunu'nun bulunduğu bölge ve çevresidir.





Üçüncü Tepe: Teodosyus Forumu'nun (Forum Roma İmparatorluğu'nda Augustus zamanında ortaya çıkmış Yunan akropolisi ile aynı görevi görmektedir) bulunduğu Beyazıt ve Süleymaniye bölgesidir.







Dördüncü Tepe: Derin bir vadiyle yarılmış olan Fatih civarıdır. Fatih Camii'nin bulunduğu tepe. Bizans döneminde Valens Sukemeri, Havariyun Kilisesi,ve Kıztaşı buradaydı.





Beşinci Tepe: Haliç'in hemen kıyısından dik bir yokuşla yükselir. Fener'in üstündeki Çarşamba'ya uzanır. Yavuz Sultan Selim Camii'nin bulunduğu tepe.


Altıncı Tepe: Edirnekapı tepesi, Bizans zamanında Blakhernai sarayı ve Kariye Kilisesi'nin bulunduğu yer. Günümüzde Mihrimah Camii'nin görkemini sergilediği yer. 






Yedinci Tepe: Marmara Denizi'ne bakan yükselti, Bizans döneminde Arkadyus Forumu günümüzde Cerrahpaşa olarak bilinen yer.






        Rivayet o ki; İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı padişahları İslam'ın şartı olan " La İlahe  İllallah Muhammeden Resullullah" cümledeki kelime sayısının yedi olması ve bu kutlu kelimenin İstanbul'un yedi tepesinde günde beş vakit yankılanması için bu yedi tepe de camiler inşa ettirmişlerdi. Bu camiler:
Birinci Tepe: Sultanahmet Camii  
İkinci Tepe: Yeni Camii ve Nuruosmaniye Camii
Üçüncü Tepe: Beyazıt ve Süleymaniye Camileri
Dördüncü Tepe: Fatih Camii
Beşinci Tepe: Yavuz Sultan Selim Camii
Altıncı Tepe: Mihrimah Sultan Camii
Yedinci Tepe: Cerrahpaşa Camii
  İstanbul haritasında bu yedi tepeyi incelerken işaretlediğim noktalar bakın bana ne gösterdi. Yer gök onu zikreder der Kuran-ı Kerim de!


 Son olarak bir deyişten de söz edemeden geçemeyeceğim "İstanbul yedi tepe kullan tepe tepe" bu bakış açısı yüzünden son yüzyılda büyük bir tahrip söz konusu İstanbul'da... Gelecek nesillere bu anlatılmakla bitirilemeycek şehri aynı şekilde ve geliştirerek bırakmak boynumuzun borcu olmalı, ona göre hareket edilmeli...

-Düzeltme: Yeditepe hava fotoğraflarını buldum ve sizlerle paylaşmak istedim.
-Beyazıt Camii, Süleymaniye Camii'nin bulunduğu Tepe


-Çemberlitaş ve Nuruosmaniye Camii 


-Edirnekapı, Mihrimah Sultan Camii'nin bulunduğu tepe


-Fatih Camii'nin bulunduğu tepe


-Kocamustafa Paşa, Cerrahpaşa Camii


-Topkapı sarayı, Ayosofya, Sultanahmet


-Yavuz Selim Camii

Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

10 Temmuz 2011 Pazar

Fatih'in Ayasofya'da Kıldırdığı İlk Namazda Kabe'yi Görmesi

Ayasofya


Fatih sultan Mehmed İstanbul'u fethettikten sonra , ilk cuma namazını Ayasofya'da kılmak için kilisenin derhal camiye çevrilmesini emretmiş, ordudaki ustalar kısa sürede Ayasofya Kilisesi'ni, Büyük Fetih Camii'ne çevirmişler ve cuma namazına hazırlamışlar. Cemaat toplanmış Fatih Sultan Mehmed etrafındakiler:
 - Aranızda ikindi namazının sünnetini hiç kaçırmayan var mı? diye sormuş.
 - Eğer kaçırmayan varsa bütün cemaatin başına o geçecek ve imamlığı o yapacak, demiş. Herkes büyüklere bakmaya başlamış. Fatih Sultan Mehmed'in orada bulunan lalası da diğer alimlere ve en son da Akşamseddin'e bakmış. Ama herkes başını yere eğmiş. Akşamseddin bile başını yere eğmiş ve:
 - Bir keresinde evime misafir geldi. Misafirleri kıramadığım ve çok meşgul olduğum için ikindi vakti keraate girdi. Hayatımda sadece bir kez ikindi namazının sünnetini kılamadım, demiş. Akşemseddin'in bu sözü üzerine Fatih Sultan Mehmed:
 - Ben hayatımda hiç ikindi namazının farzını ya da sünnetini kaçırmadım, demiş. Bunun için de oradaki heyet tarafından İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya'da kılınacak ilk cuma namazına imamlık yapmaya Fatih Sultan Mehmed layık görülmüş.
 Yani hem padişah olduğu için hem de kadar savaşın arasında ikindi namazının sünnetini kaçırmadığı için imamlığa geçmiş.
 Fatih Sultan Mehmed imamlığa geçtikten sonra namaza başlamak için tekbir getirir ama hemen sonra durmuş ve sağına soluna selam vererek namazını bozar. Sonra tekrar tekbir getirmiş ve tekrar durur sağa sola selam vererek namazını bozar. Üçüncüsünde de tekbir getirdikten sonra ellerini bağlar ve ilk cuma namazını kıldırmaya başlar. Cemaatten bazıları: "Padişah büyük kibre girdi o kibrinden dolayı namazı başlatamadı" diye düşünmüşler. Namaz kılındıktan sonra Fatih Sultan Mehmed'e namazı nenden üç kere bozduğunu sormuşlar o da:
 - İstedim ki namaz sırasında bana ve bütün cemaate Kabe görünsün, yani biz Kabe'nin önünde namaz kılalım. Bu niyetle birinci tekbiri getirdim fakat Kabe görünmedi. İkincisinde de tekbir getirdim Kabe görünmedi. Fakat üçüncüsünde tekbir getirdim ve Kabe gözümün önünde belirdi, demiş. Bunun sebebini de Akşemseddin Hazretleri'ne sormuşlar o da bu hadiseyi şöyle anlatmış. Demiş ki:
 - Padişahımız üç defa tekbir getirdi. Birinci tekbirde baktım ki, Ayasofya'nın yönü kıbleye bakmıyor. İçimden "İnşallah bir yanlış yapmayız" dedim. İkinci kez tekbir getirdi, tekrar namazı bozdu, namazı bozduğu için sevindim. Üçüncü tekbirde yine içimden: "İnşallah namazını bozar" dedim. Fakat o an bana manevi alemde cemaatin en arka safı gösterildi. En arka safta, bir kişilik yerin eksik olduğunu gördüm. Bir an baktım ki Hızır Aleyhisselam, o bir kişilik yere doğru saf tutmak için gelirken terler direğe parmağını soktu ve Ayasofya'nın yönünü kıbleye doğru çevirdi. Ondan sonrada bir kişilik yerin eksik olduğu o safa geçti ve namaza durdu. Böylece padişah üçüncü kez tekbir getirdikten sonra Kabe'yi tam karşısında gördü, bir daha selam vermedi ve böylece İstanbul'un fethetinden sonraki ilk cuma namazını kıldırdı
                                           
Ferhat Aslan -Efsane Şehir İstanbul- Kitabından alıntıdır.


Her ne kadar efsane gözüyle bakılsa da bugün Akşemseddin Hazretlerinin İslam aleminde saygınlığı sonsuzdur. O dönemde yapılan kiliselerinde Kudüs'e çevrildiği de bilinir. Yani Kabe ile arasında fazla fark yoktur. Ayrıca bugün Ayasofya'ya giden herkesin gördüğü ve baş parmağını sokarak tam tur atmaya çalıştırdıkları bir taş vardır ki rivayette ki Hzır Aleyissselam'ın buraya parmağını sokarak kıbleye çevirdiği taştır.  Bir başka ayrıntıda bu taş caminin çıkışına yakın, yani son saflara yakın olması başka bir bakış açısı yaratabilir...
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

3 Temmuz 2011 Pazar

Yenikapı ve IV. Murat

Yenikapı Batıkları


Yenikapı, son birkaç yılda yapılan kazılarla İstanbul'un tarihini M.Ö 8.000 yıl önceye kadar çeken ve İstanbul'un trafiğine çözüm olma umudu Marmaray'ın bir ucunun bulunduğu yer. Yaklaşık iki üç yıldır Arkeolojik kazı Marmaray'dan çok duyurmuş buluntularıyla da Dünya çapında ilgi çekmiştir Yenikapı. Kazı yerine birkaç sefer gitmemden ötürü diyebilirim ki denizin baya iç kesimlere sokulduğunu, zamanla limanın nasıl dolduğuna tanıklık edilecek bir yer... Özellikle çamur tabakasında hala devam eden kazılar oldukça güçlükle ilerlemekte zorlu bir aşamadan geçmektedir. Herkesin İstanbul Üniversitesi tarafından arkeolojik kazı yapıldığı sandığı Yenikapı'yı aslında Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından  kurtarma kazısı yapılmaktadır. İstanbul Üniversitesi'nin burada ki rolü ise batık gemileri çıkarmak. Çamurun altında oldukça iyi korunan ahşap, arkeologlar için çok büyük değer taşımaktadır.



 Bu gemilerde bulanan çömleklere ve bulunan başka birçok kanıta göre şarap ticaretinin çok yapıldığı bilinmektedir. Hatta bir sempozyumda dile getirilen bir proje vardı. Bir içki firması aynı gemi modeliyle temsili bir ticaret yapılması yönünde...Projenin gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmiyorum ama içki macerası değil midir buranun adını Yenikapı yapan...
 Rivayete göre IV. Murat içki, kumar, sigarayı, falı, afyonu yasaklar. Yasağın halk arasında nasıl bir yankı yaptığını, yasağa uyup uymadıkları bilmek ister ve kılık değiştirerek halkın arasına karışır. Sahilde yorulduğu sıra bir sandalcı görür ve sandalcıya kendisini gezdirmesi teklifinde bulunur. Sandalcı teklifi kabul eder. Karşısındakinin Sultan olduğunu bilmeden çıkarlar İstanbul'unpırıl pırıl Boğazın'a... Sandalcı yanından denize sarkan bir ip varmış ipi çekince ucunda bir testi! Sultan merak eder "Ne var o testinin içinde?" diye sorar. Sandalcı "Ne olcak mey işte!" diye gülerek müşterisine ikram eder. Sultan, "Mey yasak değil mi? Hünkarımız görse kafanı vurdurtur, korkmuyor musun?" diye sorar. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar denizin ortasında bizi nereden görecek?" der. Aradan biraz zaman geçmiş bu sefer teknenin tahtalarından birini sökerek içinden nargile ve afyon çıkarmış. Afyonu nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine yasağı hatırlatmış. Sandalcı yine aynı şekilde , "Kim görcek bizi denizin ortasında?" demiş.
 Biraz daha vakit geçmiş. Sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkar'a "Ver beş akçe de falına bakayım" demiş. Fal IV. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş. Fal taşları elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Sultan: "Hünkar şu anda nerdedir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp, "Hünkar şu an denizdedir" demiş. IV. Murat "Sakın yakınımızda bir yerde olmasın?" diye sormuş ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakar ve birden IV. Murat'ın ayaklarına kapanıp "Affet beni Hünkar'ım!" diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. padişah dayanamayıp "Sana bir soru soracağım. eğer bilirsen seni affederim. Bilemessen boynunu anında vurduracağım!" demiş. sandalcı sevinçle "Padişahım çok yaşa!" demiş ve merakla soruyu beklemeye başlamış. IV. Murat, sandalcıya "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan gireceğim?" diye sormuş. Tabi sandalcı hemen itiraz etmiş; "Hünkar'ım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affınıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahmini yazıp kağıdı vermiş. 
 IV. Murat kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisene, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. sonra da "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan gireceğim" emrini vermiş. Kapı çarçabuk açılıp, Padişah ve erkanı şehre girmiş.
 IV. Murat bir ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmış: "Hünkar'ım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun!" 
 Rivayet o ya; O gün bugündür işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılır olmuş.
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

1 Temmuz 2011 Cuma

 
Copyright 2010 İstanbul