Archives

24 Ağustos 2011 Çarşamba

İstanbul'da Sürekli Yanan Kule: YANGIN KULESİ

Beyazıt Yangın Kulesi
 İstanbul'un manevi koruyucularının, daimi askerlerinin en genci olan Beyazit Kulesi'ne uzanalım. 
 Günümüzde Beyazıt meydanı içinde Serasker Kapısı'nın arkasında uzanan İstanbul Üniversitesi merkez kampüsü sınırları içerisinde kalan Yangın Kule'si ziyaretçilere kapalıdır. 2011 itibariyle ziyaretçilere açmak için girişimler başlamış resterasyonu başlamıştır.
 Beyazıt Kulesi'nin geçmişine doğru yol alırsak kulenin kaderinin Eski Saray'la başladığını görürüz. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethedince yaptırdığı ilk saray bugünkü üniversitenin de bulunduğu yerdir. Fakat zamanla anlaşılacak ki burasının imparatorluk için uygun bir saray yeri değil ve burası cariyelere bırakılarak Topkapı Sarayı inşaa ettirilir. 
 Beyazıt Kulesi 1749'da yangın kulesi olarak inşaa edilir. Ancak amacı yangınları büyümeden haber vermek olan kule tarihi boyunca yangınların pençesinden kurtulamamış. Yangın Kulesi ismine inat her seferinde ahşaptan yapılmış. 1756'da Cibali yangınında kül olan kule yeniden ahşaptan inşaa ettirilir. İlk zamanlarda Yeniçeri Ağasının dairesinin yanında olan Beyazıt Kulesi Yeniçeriler ortadan kaldırılınca Tulumbacılar Ocağı'na  devredilmiştir. Bu yüzden Tulumbacılar Köşkü diye de anılır kulemiz. Padişahların gazabına da uğrar zaman zaman ve yıktırılır. Ancak yeni bir Cibali yangınında görülür ki yeniden ihtiyaç duyulur kuleye ve Yangın Kulesi tekrar ahşaptan inşa edilir. Başına gelmeyen kalmayan Yangın Kulesi bu kez Tulumbacıların gazabına uğrar, kendilerini Yeniçerilik uğruna kurban eden devletten intikam almak isterler ve bu ahşap kuleyi yakarlar.
Yangın Kulesi
 İnşaa edildiği günden beri yanmaktan kurtulamayan kule artık ayakta kalmak ister. II. Mahmut 1828 yılında bugünkü yerini seçer ve taştan inşaa ettirir ve adını Serasker Kulesi yaparlar. 
 Beyazıt Yangın Kulesi hakkında rakamsal değerlere baktığımızda; boyunun 85 m olduğu ve 75 metrelik Galata Kulesi'nden 10 m daha uzun olduğunu görürüz. Kulenin en uç noktasına ulaşmak için 180 basamaklı merdivenleri çıkmamız gerekecek.
 Bugün hala yangın kulesi olarak işlevini devam etse de artık gelişen teknoloji sayesinde eskisi kadar rağbet görmüyor. Beyazıt Kulesi'ne belkide emekli olmamış tek kulemiz de diyebiliriz. Çünkü hala resmi bir görevi var. Bunun dışında İstanbul gecelerini renklendiren ve İstanbullulara yarının hava durumunu belirten Yangın Kulesi; yeşil renge büründüğünde ertesi günün yağmurlu, kırmızı olduğunda karlı, mavi olduğunda ise açık hava olacağını dalalet eder İstanbul'a...




Beyazıt Yangın Kulesi
 İstanbul'un dört bir yanından hala görülen, betonarme yapılara hala kafa tutan Yangın Kulesi İstanbul'un silüetinin de olmazsa olmazlarındandır. Umarım birgün ziyarete açılır da İstanbul'un o eşsiz güzelliğine bir de Yangın Kulesi gözüyle bakmış oluruz. 
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

18 Ağustos 2011 Perşembe

İstanbul'da Sır Dolu Bir Taş: ÇEMBERLİTAŞ

Çemberlitaş

 Çemberlitaş, Beyazıt'tan Sultanahmet'e Yeniçeri caddesinden doğru inerken, o dar tarihi caddenin sol kısmından ilerliyorsunuz hele tranvay durağının kalabalığını atlattıktan sonra geniş bir alan açılır ve Çemberlitaş selamlar sizi. Kırmızıya yakın bir mermer sütunun etrafı çemberlerle çevrili olan bu taşın tarihine uzanalım.

Çemberlitaş haçlı
Apollon



 İmparator konstantin bu sütunu Roma'daki Apollan tapınağından söktürerek, Forum Konstantin'e diktirir yani buünkü yerine. İlk yapıldığında sütunun üzerinde güneşi selamlayan Apollon heykeli vardı. Ancak Konstantin 330 yılında İstanbul'a diktirirken kendi heykelini sütunun üzerine koydurmuştur. Daha sonra bu geleneği Bizans İmparatorları Julianus ve Thedosius sürdürerek kendi heykellerini bu sütuna diktirmiş.
 Tarih 1081 gösterirken Apollon'un babası Zeus'un siniri bozmuş olmalı ki şimşek isabet etmiş heykele, Heykel yanarken sütun ağır hasar almıştır. I. Aleksios Komnenos sütunu tamir ettirerek üzerine kendi heykeli yerine eski haritalarda çok göreceğiniz Çemberlitaş üzerindeki haç heykelini koyduracaktır.
 İstanbul'un fethinden sonra üzerindeki haç indirilmiştir. 1470'li yıllarda 


Çemberlitaş Osmanlı
 Yavuz Sultan Selim tarafından tadilatı yapılan sütun II. Ahmet zamanında çıkan büyük bir yangınla ağır hasar alır ve etrafı demir çemberlerle çevrilir. O gün bugündür o sütuna Çemberlitaş denir. Roma'da Apollon sütunu ile başlayan kaderi İstanbul'da Çemberlitaş olarak devam etmiştir.
 Çemberlitaş, İstanbul'un yedi tepesinden birine dikilerek ne kadar önem arz ettiğini anlayabiliriz. Öyle ki o taş Avrupa'nın dört bir yanından insanları canı pahasına yanına getirtmiştir. Tarih kitaplarında anlatıldığına göre haçlı savaşlarında Avrupa'da asker toplamak üzere rahipler tarafından başlatılan kampanyada Çemberlitaş'ın altında İsa'nın kutsal kadehinin
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

17 Ağustos 2011 Çarşamba

AYASOFYA EFSANELERİ 2

Ayasofya Efsaneleri

 Ayasofya ile ilgili efsaneleri daha önce bu başlıkta yazmıştım fakat orada bazı efsaneleri ssöyleyerek geçmiştim şimdi o efsaneleri anlatarak Ayasofya'nın gizemli tarihine ışık tutalım. 
 Yıllarca her kesimden insanın ilgisini çeken Ayasofya ile o kadar çok efsane var ki, yapının her bir taşını ete kemiğe büründürmüştür. Ayasofya'nın yapılışına uzanalım.
 Ayasofya yapılma sebebi olarak Hristiyanlığın mezhepler arasındaki çatışması, Roma'ya rakip olunması gibi nedenler tarih kitaplarında yazmaktadır. Peki ya yazmayanlar! Sözlü tarih ne diyor bu asırlık ibadet yeri hakkında?
Ayasofya
 Rivayet o ki: İmparator Justinianos, putperestleri kırdığı gün yaşananlardan ötürü çok huzursuz olur. Bu sıkıntılar içinde bir gece rüyasında; aksakallı, nurani bir ihtiyar güzel bir atın üzerinde sarayın çatısı üzerinde gezmektedir. Justinianos bu durumu hayretler içerisinde seyrederken pir önüne gelir ve selam verir. İmparator selamı alır ve "Neden buradasın" diye sorar. Pir, "Sana hayırlı bir iş için rehberlik yapmaya geldim" cevabını verir. İmparator, "Buyur senin dediğini canıma minnet bilirim" der. Pir, "Küfürde inat eden putperestleri kırmakta iyi yaptın: ama bu hayrı onların mabetlerini yıkarak tamamlamalısın. Onun yerine tüm dünyada meşhur olacak yüce bir ibadethane yap ki İsa Peygamber'in dini diğer dinlere galip gelebilsin". der. Justinianos o an uykudan uyanır, etrafına bakar ki, ne Pir var ne başka bir şey! Fakat pirin sözü ruhuna işler. Bu ilhamın tanrı tarafından verildiğini düşünerek sevinir. O an "Tanrı ömür verirse bu rüyayı gerçekleştireceğim" der. Sabahleyin devlet erkanını toplar ve rüyasını anlatarak ettiği yemini söyler. Onlarda fikri beğenerek uygun bulurlar. Böylece yapımı tanrısal bir ilhamın sebep olduğu söylenir. 
Ayasofya
 Bir başka rivayet ise İstanbul'un fethi sırasında anlatılır. Fatih İstanbul'u fetih ettikten sonra Ayasofya'da namaz kılmak ister o ara Ayasofya rahiplerinden biri saklandığı yerden çıkar ve Müslüman olmak istediğini söyler. Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olan rahip; Hz. Süleyman'dan kalan bir mabedin Ayasofya'da nerede olduğunu gösterir. Fatih burada namaz kılar. Rahip ayrıca kutsal hazinenin yerini gösterir ve bu hazine buradan taşınarak boğazda yapılan bir kasra taşınmıştır. 
 Son olarak Ayasofya'ya giderseniz kapı kısmındaki iki deliğe ve ağlayan mermere bakmanızı öneririm. Kapıdaki deliklerin sebebi rivayet o ki: Justinianos'un güzeller güzeli karısı Thedora öldükten sonra yılanlar tarafından yenilmekten çok korkar. Kendine kurşundan bir lahit yaptırır yılanlardan korunmak için. Ölünce Ayasofya'nın önüne gömülen Thedora'nın korkusu gerçek olur ve iki yılan lahiti delerek Thedora'nın cansız bedenini yer. Ağlayan mermer ise yaz kış nem yapan bir mermer. Birgün o mermerin de hikayesini anlatacağım... 


 Ayasofya efsaneleri 3'ü yakında kaleme alacağım.


Ayasofya Efsanleri 1
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını

1 Ağustos 2011 Pazartesi

İstanbul'da Adalet Sancağı: ADALET KULESİ

Adalet Kuelesi -Topkapı Sarayı-

Topkapı Sarayı
Her ülkenin geçmişinden gelen hükümranlıklar ve bu hükamranlara ait bir saray yapısı vardır. Bu sarayların hemen hepsi yüksek, gösterişli, ihtişamlı, altın işlemeli muazzam yapılardır. Peki ya Osmanlı'nın Topkapı Sarayı bunların aksine en fazla iki katlı, yüksek olmayan fazla ihtişamın bulunmadığı ama el sanatlarının muazzam işlemeciliğinin kullanıldığı yapılardır. Düz bir zemin üzerine yayılarak yapılan Topkapı Sarayı'nın yüksek ve aşırıya kaçan ihtişamının olmamasının tek sebebi Padişahların Allah'ın kulu olduklarını unutmamaları verilen o hükümranlığın cihad anlayışının, O'nun yolunda bir hizmet olduğunun farkında olmalarıdır. Topkapı Sarayı'nın aksine camileri ise yüksek ve ihtişamlı yapmaları da oldukça manidardır. 
Adalet Kulesi ve Kubbealtı
İşte bu Topkapı Sarayı'nda öyle bir yapı vardır ki Topkapı Sarayı'na yukarıdan bakar ve İstanbul'dan imparatorluğa adalet dağıtırdı. Bahsettiğim bu yapı Topkapı Sarayın'ın en yüksek yapısı Adalet Kulesi'dir. Osmanlı Padişahları mütavazi saray yapılarının içine diktikleri bu yüksek yapıyla yıllardır dilden dile konuşulan Osmanlı adaletinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak sarayın içinde görkemini sergiler. Yalnız sarayın içinde değil İstanbul'un her köşesinde görülen bu yapı İstanbul'da adaletin                                                        dağıtımının, yönetiminin göstergesi olmuştur.  
Divan-ı Hümayun odası
 Kubbealtı altı denilen yerde Adalet Kasrı'nın hemen yanında yükselen Adalat Kulesi Osmanlı'nın yönetim kararlarının alındığı yer olmuştur. Günümüzde Bakanlar Kurulu ile eş değer olan Divan-ı Hümayun toplantıları burada olup bu toplantılara vezirler, şeyhülislam, yeniçeri ağası ve kazaskerler katılır isteğe göre başka yönetim kollarından isimler de çağrılmaktaydı. Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar Divan-ı Hümayun toplantılarına Padişah bizzat başkanlık ederdi. Zamanla vezirlerle müzakerede bulunmasının uygun olmadığına kanaat getirmiş olmalı ki, Padişahın küçük kafesten
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını
 
Copyright 2010 İstanbul