Archives

14 Haziran 2013 Cuma

İstanbul'da Prens Konakları: ADALAR

Adalar   (F.telli)


İstanbul'da yaşayıpta Adalar'ı görmemek çok büyük bir kayıptır. Eşsiz güzelliğinin yanısıra İstanbul'a  yakın olması, mazot kokusundan uzak, denizin ve ormanın iç içe, tarihi yapıların gölgesinde büyüleyici bir yerdir Adalar. Türkiye'de bir Mardin'de gördüğümüz folklörlerin bir arada kardeş yaşantısını burada da görmemiz mümkün. Ada halkı içinde Rumlar ağırlıkta olmakla beraber son yıllarda nufüsları bir hayli azalmıştır. Bunda gerek yeni nesillerin Adalarda yaşamaması gerek ise beklenen İstanbul depreminde büyük ölçüde etkilenecek olması gösterilebilir. 
 Adalar'ın geçmişinden günümüze uzandığımızda ise tarihi kaynaklarda birçok isimle anıldığını görürüz bunlardan bazıları: Evliya adaları Kesiş adaları, Ruh adaları, Cin adaları, Halka adalari, Prens adaları, Kızıl adalar gibi. Genel olarak Türkler Adalar olarak telafuz etse de turistler arasında ve Bizans döneminde de sıklıkça kullanılan ismi Prens Adaları'dır. Prens Adaları denmesinin nedeni kuşkuşuzki birçok prense ev sahipliği yapmasıdır. Anacak bu prenslerin bazısı yazlık niyetine kullandıysa da daha çok buralara sürgün niyetine gönderilip ve buradan hiç çıkamayarak öldükleri de rivayet edilir. Bizans'ın kendi içinde hanedanlığın çok el değiştirmesi, taht kavgaların bir hayli fazla olması bir çok prens adayının da talihini karartmıştır elbette ancak isimlerinin sonsuza 
kazımışlardır. Adalar diyoruz kaç adadan oluşur, isimleri nelerdir? Dokuz adadan oluşur bunlar; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası, Kaşıkadası, Tavşanadası, Yassıada, Sivriada. 

Adaların hepsine tek tek şimdilik malesef değinemeyeceğim. Aralarında en meşhuru ve en büyük olan Büyükada konumuzu oluşturacak.
Büyükada (F.Telli 2013)



                     Büyükada 



 Tarihte birçok isimle anıldığı görülür yazımızın başında belirttiğimiz isimlerin birçoğu  bu ada için söylenir. Ancak Rumların Megale(Büyük) dedikleri bilinir. 1930 da bulunan İskender Dönemi'ne ait sikkeler adanın tarihine de ışık tutmaktadır. Bu sikkeleri istanbul Arkeoloji Müzesin'de görebilirsiniz. Adanın tarihi ahşap evlerinin bu evlerin arasından geçen faytonların görüntüsü zaman makinesinden çıkmış hissi uyandırır.
    
Aya Yorgi (F.Telli 2013)




     Adada bilindik üç tane manastır vardır bunlar: Aya Yorgi, Aya Nikolas, Hristos Manastırı. İçlerinden Aya Yorgi'ye ayrıca bir parantez açacağız. Hristiyanlığın haç varifesinin yarısıdır bu kiliseye gitmek diğer yarısı ise Meryem Ana Kilisesi'dir. 23 Nisan ve 24 Eylul tarihlerinde giderseniz insanların ellerinde ip bobinleri çıplak ayakla tepeye tırmanışını izlersiniz. Oldukça renki bir ayine tanık  olursunuz. Çıkılması güç dik bir tepeye yapılan bu kilise yürümek bir hayli zordur. Ancak tepeye çıkmayı başarıp soluk soluğa etrafa bakındığınızda hayretler içinde kalacağınız bir manzara ve kilise içerisinde muazzam
ikonografilerle karşılaşacaksınız. Kilise'nin tarihine açıkçası çok değinmek istemiyorum çünkü birçok kere yapılıp yıkılmış, eski yeni iç içe günümüze gelen bir yapı topluluğu mevcut. Hristiyanlar için neden bu kadar kutsal bu mekan çünkü çok daha görkemli kiliseler mevcut. Bu noktada karşımıza bir efsane çıkar. Efsaneye göre manastırın ikonografileri çok meşhur. Adanın işgal
altında olduğu bir dönemde manastırın papazları buradaki ikonografileri (mızrak ile muhtemelen titan öldüren  Saint George ikonografiside dahildir) toprağa gömer. Buraya gelen düşman askerleri talan ederler ama ikonografiler bulunmaz. Bu noktada her efsanenin arkasında bir gerçeklik payı vardır. Haçlı ordusu İstanbul'a girince bu şekilde kilise, manastır yağmaları görülmüştür. Aya Sofya buna en büyük örnektir çünkü Katolik ve Ortodokslar'ın düşman oldukları bir zaman dilimidir. Aradan yıllar geçer artık ne manastır bilinir orada ne de giden ama bir gün adanın fakir mi fakir çobanın rüyasına Aziz Aya Yorgos girer ve ona tepeye çıkmasını çan sesinin duyduğun yerde toprağı kazıp ikonografileri çıkarıp manastırı kurmasını söyler. Çoban ilk aldırış etmez ama aynı rüyayı arka arkaya görünce dayanamaz tepeye çıkmaya karar verir
ayakkabıları dahi olmayan çoban çıplak ayaklarıyla tepeye çıkar ve çan sesini duyar toprağı kazdığında ikonografileri bulur. Aya Yorgi manastırı adını bu azizdden alır işte.

 Çıplak ayakla ve kimseyle konuşmadan tepeye çıkma ritüeli de bu efsane ile ilgilidir. Bu arada tepeye çıkıp dilek tutmak gibi batıl inançların yoğunluktadır. At meydanında dilek tutmak için seyyar satıcılar bekler ancak son gördüğümde bunlar yoktu ip ile çıkmakta yasaklanmış. İp ile çıkanın bahtı açılırmış. 
 Adanın diğer bir yapısı ise oldukça ilginçtir ve dünyanın bilindik monografik en büyük ahşap yapısı olarak bilinen Rum Yetimhanesi'dir. 1898-1899 otel olarak yapılmış ancak gerekli izinler alınamayınca olmamış. Eleni Zarifi adında bir Rum burayı satın almıştır. 1903 yetimhane olarak kullanılmaya başlanmış oldukça zaman içinde farklı amaçlar içinde kullanılmış yetimhane Heybeliada'ya taşınmış 1960'ta ise kaderine terkedilmiştir. Ancak bu görkemli ahşap yapının kulaktan kulağa gelen bir söylentisi vardır. Şöyle ki burada çıkan bir yangın sonucu yangından kaçan bir çocuğun kuyuya düşmesi ve bulunmaması çocuğun ölüme terkedilmesidir. Kuyudan o çocuğun çığlık seslerinin geldiği söylenir. Ahşap olması, heybetli olması ve klasik korku filmlerinde çok kullanılan bir figür olması da insanın burası hakkında efsaneler üretmesinin zor olmaması gerek.

Büyükada bile değinilecek birçok eser kitaplar yazılacak kadar bir cevhere sahiptir. O yüzden kısa tutmaya çalıştım. Büyükadaya artık birçok yerden vapur seferleri düzenlenmektedir. Ayrıntılı bilgi Adalar Kaymakamlığı resmi sitesinden bakılabilir. 
 Adalar ile ilgili olumsuz görüşüm ise faytonların aşaırı pahalı olmasıdır. Zira İstanbul'u Tuzla -Büyükçekmece arasını taksi ile gitmek daha ucuzdur. Ayrıca atlara binen yükün haddinden çok fazla olması ve yayan bisiklet kullanıcalarının hayatını tehlikeye atmasıda cabasıdır. Atların pisliğinden oluşan koku ise son yıllarda önelnilmeye çalışılmıştır. Ancak benim tavsiyem artık elektrikli faytona geçilmesidir. 

                   Aşağıda Aya Yorgi'den çektiğim kareler ve menzarası


Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013


Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Bunlarda yol boyu çekilmiş fotoğraflar


Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013

Fevzi Telli 2013
Yazan ve fotoğraflar: Fevzi Telli

not: ritüel, kilise içi, ruhban okulu fotoğrafları anonim olarak alınmıştır. 
Şehr-i İstanbul Facebook Sayfasını
 
Copyright 2010 İstanbul